28 Nisan 2010 Çarşamba

SOYUTLAMAYI ANLAMA GİRİŞİMLERİMİZ

Bizde resimsel anlatımlar yerel bir gelişime bağlı olamadan biçimleme anlayışları dışarıdan hep hazır olarak alındı. Bunun nedeni sanatçı ve düşünürlerimizin snatsal üslup ve akımlar üzerine fazla eğilmemeleri ve bunların oluş nedenlerini ve zeminlerini araştırıp incelememeleri idi. Salt soyut çalışma Kandinsky’nin 1910’larda yaptığı lirik non – figüratif resimle ortaya çıkmıştır. Ancak biz bu gelişimin ne olduğunu 1955’lerde anlamaya başladık. Bizde ilk soyut çalışmalar geometrik – non – figüratif bir biçimleme sınırı içinde kalmıştı. Batının kübizm ile ilgili çalışmaları Picasso ve Braque’nin 1907’de açtıkları sergiden çıkardıkları biçimsel sonuçlara dayanıyordu ve Cezanne’nin akademizmasından uzaktı. Bizde ise görüntüye dayanan bir Cezanne anlayışının sınırları bir türlü aşılamıyordu.

Resimsel anlayışımız alt yapısı oluşmadan batıdan alınıyordu. Bundan dolayı bizdeki soyut resmin oluşumu birbiri ile ilişkisiz değerlendirmelerle ilgilidir. Batıda farklı zamanlarda oluşmuş biçimlemeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sergilerimizde mantar gibi boy göstermişleridir. Ancak soyuta ilşkin tüm bu girişimler sonunda batı sanatının sorunlarının etraflıca anlaşılmasını sağlamıştır. Dolayısıyla soyut resmin sınırsız bir anlatım alanı olduğunu anlamıştık. Hatta soyut anlayışı geleneksel halk sanatıyla ilişkilendiren sanatçılarımız oldu. Kimi yapıtlarda yöresel ve folklorik motiflerin soyut düzenini değerlendirme çabasındadır.

Türkiye’de ilk soyut girişimler geometrik – non – figüratif çerçeve içinde olmuştur. Renk soyutlaması mantığı ise ilk defa müstakiller ve D grubunda görülmeye başlamıştı. Ancak bir fov, Die Brücke, Der Blaue Reiter gibi renk soyutlamasına dayanan dışa vurumcu anlayışlar bizde pek yankı yapmamıştır. Renk soyutlamasına geçişteki gecikmenin, lirik – non – figüratif anlayışının geç kalmasına neden olduğu kabul edilebilir.

1930’lardan 1955’lere kadar yapılan çalışmalarda renkten çok çizgisel biçim bozmaları egemendi. Suut Kemal YETKİN ve Nurullah BERK gibi yazarlarımız, geometrik soyutlamaya bağlı kalışımızı haklı çıkarmak için eski hattat yapıtlarının soyut biçimlenişine değinmişlerdir ve soyutlamanın ilk planda biçimsel yönden anlaşıldığını vurgularlar.

1950 – 1960 yılları arasında fov ve dışa vurumcu anlayış arasında bir soyutlamaya giden sanatçımız sadece Zeki Faik İZER’dir diyebiliriz. Batıda çözümlenmiş soyut akımlar bizde en erken 1950’lerden sonra bir sorun olarak benimsenmiştir. Yabancı eğilimler bağımsız olarak santçılarımızın ilgileri ile ithal edilmiştir. Bu nedenle batını soyut resimdeki oluşum süreci bizim resmimize düzenli bir şekilde yansımaz. Bizdeki soyut resim sınıflaması şu biçimde özetlenebilir;

Geometrik soyutlamacılar
Lirik soyutlamacılar
Geometrik – non – figüratif
Lirik – non – figüratif


Bu sınıflandırma içinde yer alan sanatçılardan tek bir anlayış içinde çalışmlarını sürdüren çok azdır. Ayrıca batının aksine birtakım sanatçının bir grup halinde tek bir anlayış çevresinde birleşemediklerini ve yeni bir akım yaratamadıklarını saptıyoruz.